Gürültülü Boya Kutusu

Mavi gökyüzünün,  kırmızı uğur böceklerinin, sarı muzların resmini yapabilir Minimoni. 
Ama bir öpücüğün resmi nasıl yapılır,  hiçbir fikri yok.
Ne renktir öpücük? 
Yazarı Rocio Bonilla'dan, Minimoni'nin yolculuğunu okuyorduk ki enteresan birşey oldu.
"Öpücük Ne Renktir? " diye sorarken Minimoli,  raftaki kitapların arasından Kandinsky ile gizli bir iş birliğini aşikar eden fısıldaşmalarını işittik. 
Bir çocuğun kitaplığında karşılaşıp küçük okurdan çok daha önce birbiriyle tanışan ikili ne yapıp etmiş,  aynı rafta,  yan yana hasbihal etmenin yolunu bulmuştu demek. 
Minimoli rengarenk soru işaretlerinin peşinde,  duyguların renklerini araya dursun; Kandinsky'nin gürültülü boya kutusu renklerin şarkısını çalıyordu dev orkestrasıyla. 
Peter Reynolds'un Nokta'sında;  sevgili Vashti ise muazzam noktalarını iki ucundan çekiştirip bir çizgiye dönüştürerek,  bir başka küçüğe umut diye hediye etmişti. 
Belki çizgileri eğip köşesinden bucağından iç içe geçirip katlayacak olan o çocuk da bir başkasına...
Her bir serüvende renklerle ifadesini bulan, usulca kıvrılıp akan birer ırmak gibi yatağına dönerken kahramanlar...küçük okura ifadenin gücünü ve renklerin özgür evrenini bırakıyorlar. 
Değil mi ki ifadesini bulamamış duygular, serpilip güçlenemezler. İfadenin gücü renklerle hayat buluyor. 
Raftaki fısıltılarına kulak kesildiğim üç kitaptan ilki olan "Öpücük Ne Renktir" in bahsi gelecek.  Nokta'dan ise daha evvel bahsetmiştim.  (Blog yazısı buradan)
Bahse konu üç kitap birlikte; kahve ile çikolata gibi harikulade bir uyum içinde,  lezzetli mi lezzetli bir okuma sunuyor. 
Bugünün kahramanı ise bu üç kitaptan biri olan,  Nar Çocuk'un özenli çevirisi ve yine harikulade kalitede baskısıyla okura sunduğu, Barb Rosenstock'dan Gürültülü Boya Kutusu. 
"Barb Rosenstock ve Mary Grandpré, soyut sanatın ilk ressamlarından biri olan Wassily Kandinsky'nin heyecan verici hikayesini anlatıyorlar. Kandinsky,  hayatı boyunca renkleri sesler olarak deneyimledi ve gürültülü boya kutusundan cesur,  çığır açan eserler çıkardı." diyor yazar. 
Ya Kandinsky "düzgün" bir Rus çocuğu olmaya devam etseydi? 
Dimdik oturup tüm nezaket kurallarına uyarken,  piyanosunu çalsa ve ailesinin ondan beklediği gibi Bilim,  Tarih ve Matematik kitapları okumakla yetinseydi. 
Her düzgün Rus çocuğu gibi zamanı geldiğinde natürmont tablolar yapacaktı elbette. Kimse onu sanattan men ediyor değildi.  Çerçevesi çizilmiş ve kuralları önceden belirlenmiş,  sürprizi olmayan, taklide dayalı bir sanattan.. Kandinsky'i Kandinsky yapan şey biraz eğimdi halbuki. 
Ya kımıl kımıl ruhu,  renklerin şarkısına kulaklarını tıkamayı başarsaydı?
Ya dimdik vücudu hiç eğilmeseydi? Dans etmeseydi ayakları, müziği işitmeseydi kulakları,  renkleri karıştırmasaydı parmakları? 
Vasya renklerin sesini çizdi tuvalin üzerine. Bağıran kırmızılar,  neşeyle fıkırdayan yeşiller...
Kimse neyin resmini yaptığını anlamadı.  Anlaşılan "düzgün" resimler yapmak için sağlam bir resim dersine ihtiyacı vardı küçük adamın. 
Herkes gibi çizmeyi öğrense de, sıradan anlarda dahi büyülü bir gökkuşağı demeti gibi kıvrılarak dans eden sesleri duymaya devam etti. 
Wassily Kandinsky "fısıldayan kömür rengi çizgiler"i çizmeseydi,  Kandinsky olacak mıydı? 
Hemen hepimizin bildiği Helen Buckley imzalı hikayeyi hatırladınız mı?   Küçük çocuk "yeşil saplı kırmızı bir çiçek" çizer. Öğretmeninin çizdiğinin aynısını.  
Sonra kilden bir tabak...

"Küçük çocuk öğretmeninin tabağına baktı,
Sonra kendi tabağına baktı.
Kendi tabağını öğretmeninkinden daha çok sevdi
Ama bunu söylemedi.
Elindeki kili yuvarlayarak tekrar top haline getirdi
Ve öğretmeninki gibi bir tabak yaptı.
Derin bir tabaktı.
Ve kısa bir süre sonra
Küçük çocuk beklemeyi öğrendi,
Ve izlemeyi
Ve her şeyi öğretmeninki gibi yapmayı.
Ve kısa bir süre sonra
Kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya başladı."

Küçük çocuk,  artık ne yapmak istediğini,  ne yapabileceğini bilemeyecek kadar "öğrenmeye" programlandığında bir başka öğretmenle karşılaşır.  Ve o dizeler gelir :

"
“Neden soruyorsun, istediğin gibi yap” dedi öğretmen.
“İstediğim renkte mi?” diye sordu küçük çocuk.
“İstediğin renkte” dedi öğretmen.
“Eğer herkes aynı resmi yapsaydı,
Ve aynı renkleri kullansaydı,
Kimin ne yaptığını,
Nasıl anlarım sonra?”
“Bilmiyorum” dedi küçük çocuk.
Ve sonra yeşil saplı kırmızı bir çiçek yapmaya başladı."

Çocuğun hala Kandinsky olabilme ihtimali var mıdır dersiniz? 
Ya da çocuk,  sadece çocuk...
Kırmızı saplı yeşil bir çiçek çizme özgürlüğüne sahip bir çocuk. 
Dik tutulup toprağa sabitlenmiş bir tahta direğe sarılarak ayakta tutulan o çocuk ya tutunduğuna dönüşürse?  
Halbuki ihtiyacı olan yalnızca kıvrılmak,  dönüşmek,  eğilmek,  dans etmek. 
Aldıkları ödüllerle mütereddit okurun karşısında taçlanmış yazar ve çizerin,  mükemmel bir uyumla kaleme aldıkları Kandinsky'nin hikayesi, küçük okurlar için bir cesaret ve ilham kaynağı. 
Yazarının kitabın sonuna iliştirdiği nottan öğreniyoruz ki ressam tüm hayatı boyunca sesleri renkler,  renkleri sesler olarak algılamış bir sinestetik. 
"Bilim adamları sinesteziye sahip insanların beynin his kısımları arasında daha fazla bağlantı olduğunu ya da hislerinin başka insanlarda olmadığı şekilde birbirleriyle iletişim kurduğuna inanmaktadır. En az altmış farklı çeşit sinestetizm vardır ve  beş bin kişiden birinde görülmektedir"
Ve yine yazarın notlarından öğrendiğimize göre Kandinsky zamanında dünyaca ünlü olan Bauhaus okulunda ders vermiş. Bu son kısmın tasarım eğitimi almış benim gibi yetişkin okurların da gözlerini ışıttığını tahmin edebiliyorum. 
Öyleyse, dilerim ki ne küçükler ne de yetişkin okur mahrum olmasım Kandinsky'yi tanıma fırsatından. 

Kandinsky'nin Soyut Sanatının Renkleri ve Sesleri
"Gürültülü Boya Kutusu"
Özgün adı: The Noisy Paint Box
Yazan,  Barb Rosenstock
Resimleyen,  Mary GrandPré
Çeviren,  Abdülkerim Enes Esen - Tuna Alemdar
Nar Yayınları
5+ ve büyümeye dirençlilere! 

*Caldecott Onur Ödülü sahibi*













0 yorum:

Yorum Gönder

 

Geri Dön

Facebook

Video Of Day

Advertisement