Besmeleyle Çıktık Yola, Selam Verdik Sağa Sola





Nasrettin hoca misali, kafamıza bal kabağı düşmeden anlar mıyız dersiniz daldaki cevizin hikmetini?

Kukla Misket serisinden bahsedeceğim ama bu sefer biraz farklı bir yolla. Sevgili dostum Pınar'ın kaleme aldığı, Merve Topal'ın çizgileri ve renkleriyle hayat verdiği seri hakkında merak ettiklerimi sordum yazarına.

Biraz da istedim ki, yazarının dilinden sembolizm yardımıyla aktarılan eğitsel kavramlar ve kazanımlar hakkında bilgi alayım.

Bu arada ben Pınar'la söyleşimizi düzenleyip paylaşmak üzereyken gündem orman yangınlarıyla sarsıldı. Öyle ki, biri bitmeden diğeri başlayan yangınlar arasında oksijenimiz tükenir gibi olup nefes alamadık.

Kayıplar, acılar, gözyaşları ve çığlıklar arasında gökyüzü de kararıverdi sanki...

Bu haleti ruhiye içindeyken Kukla Misket'e uzandığımda, "Kabak Dalda Ceviz Yerde" yi seçti elim. Eh, seçtiyse vardır bir bildiği.

Bizim söyleşi az beklesin hele.

 

"Besmeleyle çıktım yola

Selam verdim sağa sola

Sağım bahçe, solun tarla.

..."

Kukla Misket Allah kelamı ile destur alarak yol alırken, ister istemez aklıma yaratılanlara hürmetimizi sorgulamak düştü.

Ekosistemi tanımak şöyle dursun, destursuz dalıp içine, kadim bilgiden, irfandan yoksun; daldakini yere, yerdekini dala, şuursuzca nasıl da düzene çomak soktuğumuzu düşündüm.

Kabak yerde, ceviz dalda güzel vesselam.

Serinin kitaplarından bir diğeri, Ekmeğin Yolculuğu.

Zeytin çekirdeğinde alemi buluşturup, zeytin dalından barış çubuğu uzatan Kukla Misket, yine dile dolanan şiirsel selamıyla başlıyor hikayesine.

Zeytinin baş köşede olduğu kahvaltılıklar arasında bir eksik var. Kukla Misket, fırına yollanıyor. Baldan ekmeğe, sofraya konan hemen her nimetin hikayesine götürüyor bizi tahtadan dostumuz. Keloğlan ile Köse Değirmenci Masalı'nı hatırlıyorum hemen. Buğday dediğin, elbet alltına bedel.

Yazarın tatlı mı tatlı, şiirsel diliyle ekmeğin hikayesine meftun oluyoruz.

Daha devam edesiyim ancak serinin diğer kitaplarının bahsi de bir başka bahara.

Gelelim söyleşimize.



Merhaba Pınar. Kukla Misket serisinin doğum hikayesini dinlemek istedim senden. Ben kısmen biliyorum tabii. Ama istedim ki, okurlara bu hikayeyle birlikte anlatayım Kukla Misket'i.

Mesela, ilk hikaye hangisiydi? Nasıl başlamıştı?

Yazarken bir seri olması fikri var mıydı kafanda? Biraz bahseder misin bize?

 

Merhaba. Kukla Misket aslında yeni doğmadı. Hikaye dinlemeyi seven ve sakarlıklara çok gülen oğlum 2 yaşındayken(şu an 9 yaşında) doğdu diyebilirim. İlk sahip olduğumuz kitaplar sözlük tarzı olanlardı. Renk, sayı, yiyecekler falan sıralanıyor. İki boyut, resim ve kelime bir araya geldiğinde onların kavramlaşmadığını fark ettim. Yani yumurta mesela, tavuktan bağımsız anlatılamaz dedim. Okul öncesi dönemde edinmesi gereken kavramları olaylar içinde tadı, kokusu, sıfatı ile yerleştirsin istedim. Böylece ortaya Yumurta Peşinde çıktı. Hatta amatörce resimleyerek kitap gibi hazırlamıştım. Elimizde dolandı o haliyle.

 

Peki seriye dönüşmesi...

 

Seri fikri aslında hep aklımdaydı. O sebeple İneklerin Gösterisi isimli ikinci hikayeyi de yazmıştım. Fakat beş kitaba tamamlanması sayın hocam Melike Günyüz'ün yüreklendirmesi ile oldu, diyebilirim.

Ve nihayetinde, kıymetli Zeynep Ulviye'nin editoryal süzgecinden geçerek okurlarla buluşmuş oldu.

 

Peki... Hikayelerde sembolizm yoluyla örtük, eğitsel mesajlar olduğunu görüyoruz. Yazarının dilinden, bu semboller ve eğitsel alt metin hakkında bilgi alabilir miyiz?

 

Bu zor bir soru. Çünkü kalem bazen öyle oyun oynuyor ki, sen dönüp bakınca görüyorsun saklananları. Elbette saklananları aşikar etmek, okuyucuya haksızlık etmek olabilir. Ama yine de geleneksel kitaplardaki besmele, hamdele, salvele üçlüsü bizzat kalemimden önce düşünüp icra ettiğim, çok da gizli olmayan bir kalıp diyebiliriz. Tabii sayılar, bazı çiçekler hatta zeytin gibi telmihleri güçlü bazı semboller direk fark edilebilir. Masalların sembolik dili üzerine kafa yorduğumu bilirsin. Masallardan yansıyanlar da olmuştur mutlaka.

 

Bir okur olarak derinden sezdiğimi söyleyebilirim, evet. Dil ve üslupla ilgili bir şey sormak istiyorum. Şiirsel, ritmik bir dil resimli kitaplarda alışkın olduğumuz bir usül. Ancak biçimde de etkisini sezdiren nostaljik, pastoral dokunuşlar var. Eski Türk Edebiyatından ve Halk Edebiyatından çağrışımlar hissediyorum okurken. Dile ve üsluba yerleşen bu hal, hangi kaynaklardan beslendi?

 

Tam da az önce söylediğim gibi masalları yazılı haliyle keşfetmiş nesildenim. Bir süredir okuma araştırma alanım halk edebiyatı üzerine devam ediyor. Bunun katkısı çoktur elbette. Ama yazı dilindeki ritim duygusunu daha eskilerde kazanmış olabilirim. Manileri hep sevmişimdir mesela. Bir de anneannem "atma türkü" derler bizde, her şeye bir türkü atardı. O da biraz mani formuna yakındır. Bir de gençlikte şiir çok okuduk, çok ezberledik. Klasik Türk müziği çok dinledik. Pek çok şey kalemin altını dolduruyor. Benim farkında olmadığım başka şeyler de vardır zihni dolduran.

 

Muhakkak. Keşke daha derin kazabilsek️ Özellikle yerli çocuk yazınında keyifle okuduğun ve sende, üslubunda, bakış açında izler bıraktığını düşündüğün yazarlar var mıdır?

 

Yerli çocuk edebiyatında beni etkileyen diye düşününce, aklıma Ayla Çınaroğlu geldi. Özellikle, üslubu ve sembolleri kullanma biçimi ile... Tahir Alangu, masalları yazarken tasvirleri keyifle bezemesi ile; Behiç Ak, sade anlatımındaki derinliği ile ve Zeynep Cemali,  öykü oluşturmadaki başarısı ile... Durmalıyım burada sanırım️ karakter tasarımı ile Salih Memecan... duramadım.

 

Uzun yıllar çocuk edebiyatıyla ilginin devam ettiğini ve Beyazbulut Dergisi dahil, çocuk yazınının kalbinin attığı merkezlerde bulunduğunu biliyorum. Masal alanında da bir yüksek lisans tezin bulunuyor. Ayrıca aktif olarak resim sanatıyla meşgulsün. Okurlara Pınar'ın çocuk edebiyatı serüveninden bahsetsek...🙂

 

Çocuk edebiyatı ile ilgili ilk meşguliyet DEM'de Burhan Eren ile başlayan bir atölye ile başladı üniversite yıllarında (2003 civarı). Üniv bitirince bir karar verme zamanı yaşadım. Akademik çalışma mı, çocuk edebiyatı mı(bu alanda akademik çalışma hayalden bile uzakmış) çocuk edebiyatını keşfetme ve iyiyi arama, güzeli yazma niyeti ile p dönem başladı arayışım. O zamanlar her taraf ç e atölyesi değil şimdiki gibi. Uğraşan, nedir, ne değildir diye soran anlatan bulmak güç. Çok kapı çaldım. Ama çok şükür nasibim Melike Günyüz hocam oldu. Uzun süre devam eden atölyeler, okumalar, yazmalar... Tabi çizim de yapmak istiyordum. İlüstratör bulmak, hele ders verenini bulmak mümkün olmadı. Ama çok kıymetli çizgi romancılardan dersler aldım. Bu dersler aynı zamanda görsel hikaye dilini de öğretti bence bana. Ayrıca temel kompozisyon kaidelerini de.

Sonra dergiler var tabi, her biri bir okul. Müstakil olarak yazılar gönderdiğim başka da vardır fakat düzenli olarak yazdığım, Diyanet Çocuk dergisindeki  hikayeler... Bir de çok kıymetli Beyaz Bulut. Orada masal ve öyküler yazdım. Ayrıca çok güzel insanlar tanıdım. Hepsi ödül gibi.

 

Çocuk kitabı aşkı ortak paydasında başlayan dostluğumuz bizi birçok kere, kitaplarla buluşturdu. Çocuk edebiyatı atölyelerimizi küçük ölçekte, kendi aramızda da sürdürdük. "Çalakalem" devam eden bu buluşmalardan da yeni hikayeler bekleyelim mi?

 

Beraber bir kelime, bir masal, bir metafor üzerine konuşabilmek, buralardan yola çıkarak hikayeler hayal etmek ve anlatmak. Hatta heyecana gelip birbirimizin dilinden hikaye kapıp, sonra şöyle olsun dediğimiz de az değil, değil mi? Her biri özel tecrübeler, bereketli vakitler bence. En sonunda da dildekini "çalakalem" yazmak, ne güzel oluyor. Tabi beraber olduğumuz kişiler çok önemli burada. Kıymetli senin görsel imajların️, kıymetli Şeyma'nın oyunlu zihni ve pastoral tasvirleri, Sevil ablamın motivasyonu ve Merve'nin bizi ters köşe eden soruları ile...

Yeni projeler var mı? Hayalim çok. Ama yazmak bile nasiple diyorum artık.

 

Muhakkak ki öyle. İnşallah, diyelim mi öyleyse? ️Peki, seriyi okuyacak çocuklar, ebeveynler ve eğitimciler için önereceklerin olur mu? Nasıl okuyalım Kukla Misket'i?

 

Hikayeler kendi içinde ritmi olan, ses unsurları, iniş çıkışları olan hikayeler. Seslendirme ise mevzumuz, bunlar yardımcı olacaktır.

Kendi adıma okurken etkileşimi artırmayı, çocukları metne dahil etmeyi seviyorum. Bazen ara sorularla, bazen bazı kalıpları tekrar ettirerek, bazen ses tekrarları ile... Hatta bazı yerlerde kahramanımıza "bir alkış alalım lütfen" diyip coştuğumuz bile oluyor.

 

Etkileşimli Okuma aşkına! Bu sohbeti de böyle bitirdiysek, değmeyin keyfime🙂







0 yorum:

Yorum Gönder

 

Geri Dön

Facebook

Video Of Day

Advertisement