Küçük bir kızken, masal uydurmayı çok severdim. Ve onları dinleyen arkadaşlarım duyduklarına inanmaya o kadar hazırlardı ki belki de çok iyi olmam da gerekmemişti.
Çok basamaklı bir apartman girişine tünemiş dört kız çocuğu, her sabah birbirimize aslında hiç görmediğimiz rüyalarımızı anlatırdık.
"Bir varmıs bir yokmuş..." diye değil, "Dün gece rüyamda..."diye başlardı anlatmalar.
Bir gün anlattığımız tüm o şeylerin rüya olmadığını itiraf ettiğimizde büyü bozulmuş ve sıradışi bir hızla oracıkta büyüyüvermiştik.
Rüyaların tanıdığı saçmalama hürriyetini birbirimize çok görecek kadar büyümüstük.
...Seneler sonra, evlenip henüz çoluk çocuğa karışmadığım o günlerde bir mahalle ziyaretinde komsu teyzelerden biri çevirdi kolumdan: " Küçükken dağa taşa, kurda kuşa, ağaçtaki sincaba bakıp masallar anlatırdın. Anlatıyor musun yine?" diye sordu. Afalladım zira bir başka dünyada yaşarken o teyzenin varlığını hatırlamam çok güç ve sarsıcıydı. Tüm hatıralar bir film gibi geri sarmış ve her kareye bu al yanakli meraklı teyzenin kulak kabartmış neşeli halinden ilişmişti bir tane. Bugün 17. Kütüphane Buluşması'nın ardından fotoğraflara bakarken oradaki çocukların muazzam dünyalarına fotoğrafa ilismis o teyze gibi eklemlendiğimi hissettim. Onlarca masal, yazılırken kendi özgün seyrinde...bir "masalcı teyze" de onları izliyormuş meğer ♡♥♡♥♡♥♡♥
0 yorum:
Yorum Gönder