Bir kitap tutuyordum elimde.
Elime yabancı geldi; ne gönlüme uydurabildim, ne de aklıma.
Çocukken biri bana ne yapmam gerektiğini söylediğinde bundan hoşlanmadığımı ve çoğunlukla da aksini yaptığımı hatırlıyorum.
Bana yapmamın söylendiği şeyi yapılırken görmüyorsam tepkim biraz daha fazla oluyordu. Üstelik bazı "doğru" şeyleri kendim kavrayabilecek, hür irademle ve aklımla yapabilecek, hiç olmadı deneyimleyerek doğrusuna ulaşabilecek kadar kendimdeyken, söylenmesi, dikte edilmesi huzursuz hissettiriyordu.
Buyurgan her cümle kanatlarımı kıran parçalayan, hiç olmadı uçmama kasteden silahlara dönüşüyor, içimdeki isyanı bastıramıyor, aldırmazlık yapamıyor bazen de öfkeyle patlıyordum.
Zaten yapacağım bazı iyi şeyleri gizli yapmaya, bazılarının ise aksini yapmaya çalışıyordum. "Kendi aklımı kullandım" mesajını vurgulamak, bağımsızlığımı ilan etmek için her yolu kullanıyordum.
Zor bir çocuktum, daha da zor bir ergendim.
Ne okumam gerektiğine ailem karar vermiyordu ve ne nasiptir ki okur yazar bir ailenin çocuğu olarak babamın ve ablamin kitaplarıyla okuma kültürünün tam kalbinde, kalbimde büyütüyordum okuma ve yazma aşkını. Yazma da, evet... İlkokulda ise öğretmenimin evinden benim için getirdiği yeni kitaplarla.
Okuduğum kitaplardan sevdiğim yerleri not alırken, o yıllarda tam da aynısını yapan ablamın harikulade el yazısını taklit etmeye çalışıyordum. Hat sanatına ilgi duyup, latin alfabesi harfleriyle kuralsız desenler karalamaya da o zamanlar başlamıştım.
Ardından Grafoloji ve Filoloji merakları, okumalar, başka başka alanlara ilgiler, araştırmalar, dersleri asarak gidilen seminerler, konferanslar, şiir akşamları, fotoğraf sergileri...
Şimdi büyüdüm, hatta kocadım bile. Ama büyümeye dirençli yanım, aklının hürriyetini savunmada da hala dirençli. Yeni kapıların öyle açıldığını tecrübe etti hem, nasıl vazgeçsin?
Elime aldığım o kitabı işte bu yüzden sevemedim. Çocukların geleceğimiz olduğunu söyleyen büyüklerin, büyük beklentilerini her satırına işlediği, öğüt ve "düzeltme" dolu bir kitap.
Düşüp kalkmana tahammülü olmayan, daha düşmeden seni sarmalayan, çevreni koltuk değnekleri ve güvenlik tedbirleriyle donatan, tüm geleceği sana ipotekleyen, büyük umutlarını sırtına bir çuval yük edip bağlayan bir kitap.
Çevreyi senin kurtarmanı, despotizmi senin bitirmeni, savaşlara son vermeni, dünya barışını sağlamanı, uzaya çıkmanı, yeni gezegen bulmanı, dini bütün, örnek bir müslüman olmanı ve tüm bunları yaparken "büyük adam olmanı"isteyen kitaplardan biri. Çok ama çok acelesi olan, endişeli ve buyurgan kitaplardan.
O kadar çok istiyor ki tüm bunları...
Kendi neslinin ve kendisinden öncekilerin yapamadığı ne varsa, her birini tekrar tekrar, iyice anlayacağından emin olacağı şekilde, aklını hiçe sayıp, bir aptala anlatır gibi çocuklar için yazdıgı hikayeye dahil ediyor.
O kadar çok tekrar ediyor ki hata lüksüm olmadığını ve ne kadar gergin bir hatta yürüdüğümü hissediyorum.
Tekrar 7 yaşlarındaki o çocuk oluyor, kitabı aldığım rafa bırakıyorum.
Keşke bilseler ki...
Benim için anlatılan tüm masallardan ve hikayelerden öğreniyorum.
Ama kolumu sıkıca tutup, kaşlarını çatarak anlattıklarını dinlemek istemiyorum.
Dünyanın kaderi benim ellerimde değil.
Ben sadece bir çocuğum ve oyun oynamak istiyorum.
Sonra...keşfetmek, öğrenmek.
Iyi ve erdemli yetişkinleri seyretmek, onların sükunet içinde anlattığı masalları dinlemek ve çocuklara...bana olan güvenlerini hissetmek istiyorum.
Ben çocuğum ve YAPABİLİRİM.
Beni sevin ve bana güvenin.
Seni seviyorum dirençli çocuk!
YanıtlaSilBen de seni seviyorum!!❤
Sil