Tesettürlü bir hanımın aslında dünyalı bir tür olduğundan, ne anlatırsa anlatsın, ne söylerse söylesin muhatabı için başörtülü kadın olarak, o ilgi ve o kategoride dinlendiğinden bahsediyor yazı.
Bir başarı söz konusuysa "başörtülüye helal olsun!"
Bir yerme söz konusuysa "yazıklar olsun başörtülüye"
bu durum aslında bir kadın meselesi..
bazen bir ırk meselesi,
bazen etnik kökenle ilgili bir sorun,
bazen de dinle,
"alevi böyle yaptı!"
"laz böyle dedi"
"sünni şöyle etti"
"o kürtler var ya, hepsi aynı"
(Dikkat!insan değil, tür!)
Zira eğer bir sporcunun başarısından bahsedilecekse ve başarı bir kadına aitse önce tür üst başlığını duyuyoruz. Kadın olduğu yüksek perdeden vurgulanarak :
"Kadın atletin büyük başarısı görenleri hayretler içinde bıraktı!" , "Kadın doktorun bulduğu çığır açan tedavi tüm dünyada konuşuluyor" falan gibi.
Erkekse bu tabii olanı zaten, başka bir tür söz konusuysa mesela kadında hele de başörtülü kadınsa bold ve italik! :)
Şimdi kadının tarih içinde yeri ve bugüne olan yolculuğunu düşününce ne var bunda diyebiliriz ama bu yadırgama ya da anormal tepki meselesi tam da bu yolculukla ilgili bir hayal kırıklığı oluşturuyor. Eee hala mı?, yine mi?
Eleştiri tonu olan spotlardan hiç bahsetmiyorum bile.
Gelelim tekrar Reçel yazısına. Yazı altı yorumlarda biri tesettürlü bir kadının otobüste aman başka birini/kadını rahatsız etmeyeyim, çarpmayayım, sıkıştırmayayım düşüncesiyle yüksek kaygı duymasından ve bu sinikliğin gençliğindeki gergin atmosferin devamı olarak üzerine çöktüğünden bahsediyor.
Aynı durumu Kürtlere yoğun tepki olan dönemlerde göz devrilerek bakılan, yanından homurdanarak geçilen, Kürtçe konuşmasına ya da çocuğunun tavrını milliyetiyle yorumlayan insanlar sebebiyle bir Kürt de hissetmiştir muhakkak.
Mülteciler için çok daha acıklı haller var..
Aynı şekilde aidiyetleri üzerinden ön tahminlerle etiketlenen her anne..her baba..her erkek..her kadın..ve daha acısı, her çocuk!
Bu bana anne olarak da çatışma dolu bir tarihin yüküyle çocuklarımız kimseyi rahatsız etmesin, aman incitmesin, bana olan önyargılarıyla çocuğumun göze batan davranışı örselenmesine sebep olmasın kaygısı yaşadığımızı düşündürdü.
Evde ya da güven duyduğumuz sosyal ortamda, çevresel tepkinin çocuğu yormayacağı..bizi yormayacağı ortamda başka türlü, olmayan ortamda başka türlü davranmamıza sebep olduğunu.
Vakıa da öyle ya zaten! Çocuğumla konuşuyorsam, onu dinlemeye ve anlamaya, çözülmesini dilediği şeye yardımcı olmaya çalışıyorsam olur da kalabalık içindeysek çevresel müdahele olmadan, araya kimse girmeden, kimse bizim adımıza çocugumuza cevap vermeden diyalog kuramıyoruz.
Yetişkinlerin birbirine olan saygısı ve anlayışı kıtken çocuğu sadece parmak sallanıp, yaramazlık yapmaması öğütlenecek minik yaşam formu olarak görmemiz normal olsa gerek. :/
Bu yaklaşımı bizzat eğitimciler bile benimsiyorken,
çocuğa susması, oturması ve hareketsiz durmasının makbul olduğu söylenip duruyor, sözleri itinayla kesiliyorsa bu aceleci dünyadan ne umalım?
Annelerin bir kısmı bu nedenle ya fazlaca aman çocuğum diyor, ya da diğerle sosyalleşmekten çekiniyor.
Ha olur da fazla shhtt çocuğum! dersek "modern anne" tepkisi geliyor bu sefer de : "aaa özgür olsun çocuk, rahat bırakın çocuğu" gibi.
Bir çocuğun, ileride olacağı yetişkinin bir cüzü olduğu düşünülse, o çocuğa ve o yetişkine saygı duyulsa, kendi çocukluğumuza saygıyla ve sevgiyle eğilsek, sarılsak..
diğeriyle köprülerimizi onarabilsek daha güzel bir dünya armağan ederdik onlara :) dua niyetine!
Bu arada yeri gelmişken sıradaki kitap tanıtımı yazısı " Ben Böyle Doğmuşum" olsun :
Simone Frasca / Boyut yayınları
ve yakın gelecekte de "Farklı Ama Aynı"dan bahsedelim.
0 yorum:
Yorum Gönder