Babası çalılığa dönüşen annesi ise uzak ülkelerden birinde yaşayan bir çocuğun, savaşın ortasındaki dramatik öyküsü elimdeki.
Belki de roman okumayı pek sevdiğim gençlik zamanlarından beri okuduğum en iyi romanlardan.
Son derece akıcı, ustalıklı ve zarif edebi dili ve dramatik konusuna rağmen kitap savaşı yaşatmıyor. Savaşı yaşatmak yerine onu anlamaya çalışan küçük kızın yolculuğuyla savaşı derinden anlamamızı sağlıyor.
Toda, ismindeki K harflerini söylemekte zorlananların ülkesinde, küçük bir bebekken ayrıldığı annesinin yanında şimdi.
Ona Toda denmesine alışmaya çalışıyor. Babası ve babaannesini özlerken annesiyle olmaya alışıyor.
Toda, babası ve babaannesiyle yaşarken sadece bir çocuktu, şimdi ise başka bir şey.
Babası her gün sabahın dördünde yirmi çeşit kremalı pastayla üç çeşit turta yapan bir pastacıyken onun nasıl olup da "birileri ile ötekiler"arasında savaşıp, dövüşebileceğini hayal edemiyordu.
Unla kaplıyken ormanda nasıl kamuflaj yapabileceğini anlamakta da zorlanmış olmalı.
Oysa şimdi elinde babasının verdiği o koyu yeşil kapaklı kitap duruyordu: Askerin El Kitabı.
Savaşın başlamasıyla normal hiçbir şeyin kalmadığı hayatları Toda için çok tehlikeli bir hal aldığında, bir grup çocukla birlikte sınırdışına gönderdi onu babaannesi. Savaşın olmadığı, annesini bulup her şey bitene kadar güvenle kalabileceği yere.
Babaannesiyle hazırladıkları unutmaması gerekenler listesinde babasının kucağı da vardı. Okurun boğazını düğüm düğüm yapan bu listeyle çıktı yola.
İlk duraklarında iyiliksever (!) müreffehlerden bir grup çocuklu kadın tarafından karşılandıklarında tam seviniyorduk ki bencillikleri ve kabalıkları karşısında hınçla yumruklarımızı sıkıp gözyaşlarımızı dizginledik.
Öyle ya! Savaştan da kaçsa çocuk çocuktu ve bir oyuncak için yüzlerce kez teşekkür etmesi gerekmemeliydi. Hayır! Daha yüksek sesle teşekküre gerek yok..aslına bakarsanız o canavar pelüşünü sevmek zorunda bile değil!
Toda'nın annesine giden yolda karşılaştığı birbirinden tuhaf, bencil ve hasarlı insanı aşıp tek başına kaldığı halde sınırı geçebildiği hikayede en dramatik anlardan biri de çocukların birer ailenin yanına yerleştirileceği o andı.
Eğer gidecek bir yerleri yoksa bir aile edinmek için uslu ve hanım hanımcık olmalıydılar.
Toda'ya göre bu dehşet vericiydi. Neden istenmezdi çocuklar? Bazen mendilleri olmadığında sümüklerini yaladıkları için mi? Çarpım tablosunu bilmediklerinde mi istenmezler? Kötü şarkılar söylediklerinde mi? Tabaklarını bitirmediklerinde mi?...
Savaş acımasızdı, ya da insanların bizzat kendisi..
Suriyeli mülteci çocukların normal uyandıkları normal uyudukları, bombalardan saklanmadıkları, sevdiklerini kaybetmedikleri normal hayatları vardı. Pastacı, öğretmen, mühendis, işçi, dişçi babaları vardı. Sevgiyle kucağına kıvrıldıklarında dünyanın tüm kötülüklerinden korunduklarını hissettikleri anneleri vardı.
Milyonlarca kere teşekkür etmeleri gerekmiyor..
Ama milyonlarca kere özür dilenmeleri gerekiyor..
Toda'nın hikayesi, mutlulukla bitiyor ve belki de sonunda babası ve babaannesiyle de kavuşuyor.
Ama hikayeler o kadar çok ki!
Babam Çalılığa Dönüşünce
Yazan ve resimleyen, Joke van Leeuwen
Çeviren, Burak Sengir
Hayy Kitap
10+
104 sh.
Anlasilan kitap zamanimiz cocuklarinin savas cocuklari ile empati kurmasina yardimci olacak. Umarim buyukleri de okur.
YanıtlaSilO kadar iyi kaleme alınmış ki büyükler de ellerine bir kere aldıklarında bırakmakta güçlük çekeceklerdir..iş ki alsalar. Büyük kısmını oğlumla okudum gözlerim dola dola. Sonra bir hızlı mutlu son uydurduk beraber ve o oyuncaklarına döndü.. 10 yaş üstü önerisi dehşet düzeyinden değil de duygusal derinliği ve yan hikayeleri iyi anlayabilmeleri için daha ziyade. Çocuklar bizden daha olgun ve anlayışlı olabiliyorlar.. :)
Sil