Anaokulu'na hayır diye bağıran bir oğlum var uzun süredir. Ulipio gibi o da tüm gün okulda yaşadığı can sıkıcı şeylerle birlikte iyi olanları da anlatıyor olsa da, günün sonunda hep aynı cümle: Anaokulu'na hayır!
Ona göre bu kadar küçüksen, daha çok oyun oynamalısın.
Ama öğretmeni mazallah, düşüp bir yerlerini incitirler de baş ağrıtıcı veli karşılaşmaları yaşar diye uzun süre parka çıkaramadı onları.
Yine ona göre arkadaşlarıyla olan sorunlarını kendi çözebilir. Bazen bunda zorlansa da başkasının hakemliği adil değil. Çünkü diğer kişi neler olduğundan haberdar değil ve kolaylıkla manipüle edilebilir.
O diyor ki, bu kadar küçüksem bu denli çok ödevim ve dersim olmamalı. Sorumluluk kazanmamın başka yolları da var.
Ben hiç büyümek istemiyorum, hep ama hep oyun oynamak istiyorum. Çünkü büyümek çok sıkıcı, hiç oyun oynayamıyorsun. Hele baba olmak! Hiç vakti olmuyor oynamak için! Ben baba olmayacağım! Çocuk olmaktan vazgeçmemi istemeleri haksızlık..
O diyor ki bu kadar küçüksem, öğrenecek çok şeyim var demektir. Bu da sonsuz hata yapma hakkım ve deneyimleme hakkım var anlamına gelir. Ellerimi, kollarımı bağlayıp beni sırama oturtmasınlar. Hata yapmadan öğrenemem.
Ama öğretmenim bana bağırarak ve beni cezalandırarak hatalarımdan ötürü derin bir suçluluk duygusuyla utanmama, güvenimi yitirmeme sebep oluyor. Annecim bazen sen de aynı öğretmenim gibi oluyorsun! O zaman tatlı annemi çok özlüyorum.
Hatalarımın doğal sonuçlarıyla yüzleşip, tabii yollarla öğrenmem için bana fırsat verin!
O diyor ki, bana kızdığınızda kendimi değersiz ve kötü hissediyorum. Beni sandalyeye oturtup düşünmemi istediğinizde, diğerlerinden ayırıp utançla cezalandırdığınızda, tamir edilemez bir eşya gibi kırık hissediyorum.
O diyor ki; saçmalama, anlamsız hareketler yapma hakkım olmalı. Çünkü bu kadar küçükken bunu yapmaya hakkım olmazsa ömrüm boyunca da olmayacak demektir. Henüz saçmalamanın eğlencesinden vazgeçecek kadar büyümedim ben!
O yüzden yetişkin dünyanızdan bir laboratuar faresiymişim gibi üzerime tuttuğunuz mercekleri çekin üzerimden, ben özgürüm! Özgürce yaşamalı ve öğrenmeliyim!
O diyor ki öğretmenim bunun çok basit olduğunu ve yapabileceğime inandığını söyledi ama yapamadım. Henüz hazır değilim ya da belki de hiç hazır olamayacağımdan korkuyorum. Çünkü hazır olduğumdan oldukça emin görünüyordu.
Henüz hazır olmadıklarım konusunda beni zorlamayın lütfen, kendime inancımı yitiriyorum.
Beni ögrenmeyi henüz istemediklerim için başarısızlıkla yaftalamayın.
Sadece biraz daha koşmaya ihtiyacım var, çığlık atmaya, sevmeye, sevilmeye, sarılmaya, tartısmaya ve çözümlerimi bulmaya!
Bu kadar küçüksem..kendi kararlarımı alamayacak kadar küçüksem, hatalarımın karşılığı öfke ve yıkıcı bir kıyas olmamalı!
Bana kendimi gerçekleştirme fırsatı verin.
Sadece anneler ve çocukları arasında olan sıradışı iletişim kanalının yardımıyla kalbini ve zihnini açarak söyledi. Sözcüklerden fazlasıyla..
Kütüphanede Ulipio'nun kitap kapağındaki öfkeli, küskün haliyle karşılaşınca heyecanla kucakladı ve yanıma getirdi.
"Bunu okuyalım, çok sevdim!"dedi.
Hala okul konusunda bir orta yol bulmayı umud eden ben, "Anaokuluna hayır!"ismini ürkütücü bulsam da, bu konuda tekrar konuşabilmenin bir fırsatı gördüm bunu.
Kikir kikir kikirdeyerek Ulipio'nun aslında okulu ne kadar çok sevdiğini okuduk.
Ama aynı onun gibi, tüm tatlı anlara rağmen , öğrendiği ve keyif aldığı tüm o şeylere rağmen her paragrafın sonunda "Anaokulunu sevmiyorum"dedi.
Ulipio'nun okulunun daha eğlenceli olabileceğine karar verdi hemen sonra. Öyle ya, baksana aslında ne kadar eğleniyor.
15 minik, deli dolu çocuğu, hiç kızmadan, cezalandırmadan (adı bu olmasa da) idare etmenin güçlüğü ortadayken belki de onun gözünden tekrar baktığımızda biraz daha sevgi dolu bir dilin, özür dileyebilmenin, sevgi dolu bir sarılmanın, gözlerine bakarak söylenecek takdir dolu tek bir sözcüğün güzelleştiremeyeceği okul yoktur!
Anaokulu'na Hayır'ı okuduktan sonra uzun uzun sohbet ettiğimiz oğlumla, okuldaki sevdiği ve sevmediği şeylerle ilgili bir liste oluşturduk. Her maddenin üzerinde tartıştık, sohbet ettik, güldük tekrar konuştuk, örnekler verdik.
Tüm bu konuşmaların sonunda o hala okulun iyi bir yer olmadığını düşünüyor.
Gezerek, kitap okuyarak ve insanlarla sohbet edip onların bildiklerini öğrenerek okulda öğrendiğinden daha fazlasını öğreneceğini de..
Belki sevgi dolu ve benim kadar çok hata yapan ve hatalarından korkmayan bir ögretmeni olur. Gözlerinin ta içine bakıp sadece var olduğu için sahip olduğu değeri hatırlatacak, öz saygısını zedelemeyecek, hatalarından dolayı özür dileyebilecek bir öğretmeni olur.
Belki de minnak oğlan da ögretmenini gerçekten anlar ve onun çabasını destekler.
Belki de biz büyükler, ögrenmeleri gerekenleri ögrenemeyeceklerinden bu kadar da kokmamalıyız! Onlara biraz daha fazla güvenmeliyiz!
Belki de tek bir cümleyle güzelleşebilecek bir okulu olur!
"Çaban çok değerli!"
Anaokuluna Hayır
Annalisa Lay, Paolo Turini
Giunti Kids / Boyut Yayın Grubu
5+
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
0 yorum:
Yorum Gönder