Su semenderlerini bilir misiniz?
Hikayemizin de kahramanı olan kaplan semenderlerinin (Axolotl- iki yaşamlılar), onları türdeşlerinden ayıran sıradışı bir özelliği var. Metamorfoz geçiremediklerinden suda yaşayan ve solungaçları olan bu soluk benizli, olağanüstü yaratıklar kendilerini bütünüyle yenileyebildiklerinden Genetik Bilimi'nin yakın markajındalar.
Bütünüyle dediysem, sahiden bütünüyle... Zira kaplan semenderleri beyinlerini dahi onarabiliyorlar. Muazzam, değil mi?
Geçtiğimiz ay elime geçip, hikayesine bayıldığım "La Illamada de la ciénaga" (The Call of the Swamp - Bataklığın Çağrısı) kitabı bahsettiğim.
Bir Kaplan Semenderi'nden mülhem ana karakter Boris'in hayatı, artık çocuk sahibi olamayacakları gerçeğini iyiden iyiye kabullenip keder içindeyken, onu bataklığın kenarında bulup evlat edinen ailesiyle birlikte bütünüyle değişiyor.
Mutlu ancak çok mutlu olmayan yaşamı boyunca, ailesi ve çevresine uyum sağlamaya çalışan bu bambaşka çocuk, günün birinde çok tanıdık bir kokuyla, bataklığın kokusuyla karşılaştığında, geçmişinin çağrısına karşı koyamıyor.
Bataklıkta yaşasaydı hayatının nasıl olabileceğini düşünüyor. Bu güne kadar kendisine ait bir hayat yaşamadığını... Belki ona benzeyen, tıpkı onun gibi olan insanların içindeyken "ait hissedebileceğini" ve nihayet gerçek bir aileye kavuşabileceğini de... Bataklığa döndüğünde oradaki varlığının yadırganmayacağına inanıyor.
Ancak beklediği gibi olmuyor yeni vatanındaki yeri. Ne oraya ait hissediyor artık, ne buraya.
Vatansız, yuvasız, ailesiz doğduğuna inanmaya başlıyor ve bataklığın dibine dalıp yürüyor da yürüyor. Ta ki, yerin üstündeki insan ailesinin "koşulsuz sevgi ve kabul" anlatan şişelerdeki mesajlarını okuyana dek.
Bataklığın çağrısının, gerçek ailenin ne demek olduğunu ona hatırlatan, burun sızlatan bu mesaja yenik düştüğü andayız sevgili okur.
İtalyan çocuk ve gençlik edebiyatı yazarı Davide Cali'nin Bataklığın Çağrısı kitabının, İspanyolca basılmış elimdeki nüshasını online çeviri hizmetleri marifetiyle okuyup anlamaya çalışırken harikulade resimlemesi karşısında mest oldum.
Üstelik tam da mitlerle ilgili okumalar yaptığım sırada karşıma çıkan kitabın kahramanı semenderin, karada yaşama güçlüğü göz önünde bulundurulduğunda, ölümsüz (!) yaşama, aileyi tercih etmesi bambaşka alt hikayeler fısıldadı kulağıma. Bu kısıma şimdilik; "su kültü", "su iyesi" "ab-ı hayat" kelimelerini bırakarak bahsini Mayıs'a bırakıyorum ;)
Bununla beraber "Neden Türkçe değil? "sitemimi, yazarın Türkçe basılmış olup bu güne kadar elime alma fırsatı bulamadığım Nohutçuk kitabına sarılarak bertaraf ettim.
"Birinin küçük olması, büyük bir sanatçı olmasını engellemez! "diyor Cali Nohutçuk'ta.
Minicik, miniminnacık Nohutçuk.
Giysiler için minik, yatağı için minik, sırada oturmak, spor yapmak, flüt çalmak için minik..
Hatta tabağı için bile minik.
Evrenin büyüklüğünü düşünmek için ise kocaman o.
Nohutçuk kendisi için doğru işi bulduğunda da kocaman. O bir sanatçıyken kocaman.
Posta pullarını boyayan miniminnacık sanatçı Nohutçuk, yeryüzündeki her canlının yaptığı işin sanatçısı olması fikrini fısıldıyor küçük kulaklara.
Ne kadar küçük olursanız olun...ve yaptığınız iş ne kadar önemsiz görünürse görünsün, onu iyi yaptığınızda kocamansınız.
Şu "kocaman" vurgusuyla metne kaynak yapma suçumu, hikayenin uyandırdığı güçlü duyguları bahane ederek bastırıyorum. Oldu mu ki?
*Çocuk Edebiyatı Atölye buluşmalarımızdan birinde yurtdışı setahatleri sırasında keşfettiği iyi resimli kitapları da yanında getirip harikulade güzel Axolotl ile tanışmama vesile olan Şule'ye (@adiyuf) teşekkürle.
Nohutçuk
Yazan, Davide Cali
Resimleyen, Sébastien Mourrain
Mikado Çocuk
3+ ve büyümeye dirençlilere!
0 yorum:
Yorum Gönder