Yıllar yıllar önce, insanlar henüz yazı yazmayı bilmez iken, hatta "yazı" kelimesi bile ortalıkta yokken, Bala isminde küçük bir avcı yaşarmış.
Avcı Bala yanında çakalı ceylan avına çıkmış. Ama o yıllarda atalar, "atasözü" de bilmez imiş. "Ava giden avlanır" sözünü duymamış kimse. Avlanmış biçare Bala, tepetaklak asılı kalmış bir dala.
Gözü ilişmiş, ağacın altındaki bir parça kora. Sönmüş ateşin kömüründen bu dala, uzatmış elini sürtmüş agacın kabuğuna.
Kabuğa işlediği mesajı çakalının sırtına bağlamış, yollamış köyüne.
Ağaç kabuğunun üstündeki resme bakan herkes başka bir şey anlamış. Kimi sağdan bakmış, övünmüş; avcılığına övgüler düzmüş.
Kimi soldan bakmış, yermiş; kaçıp nehre atlayan Bala'nın ardından gülmüş.
Kimi üstten bakmış, kimi alttan.
Ama sonunda biri fark etmiş Bala'nın peştemalsiz vücudunu, çakalın sırtına bağlı ipini.
Öyle ya, Bala bu kadar zor durumda olmasa gösterir miydi orasını burasını halkına?
Düşmüşler Bala'yı takıldığı ağacın dalından kurtarmak üzere yola!
O günden beri insanlar ağaç kabuklarına, kile, taşa ve toprağa işaretler çizmeye başlamış. Bala ise "en becerikli avcı"ilan edilmiş.
Ama ne Bala, ne onun köyündekiler bilememiş ağacın kabuğuna resim yapan insanın atasından aldığı mirası kağıda dönüştürdüğünü.
Ve bilmemiş kitabın yazarı, okuyanının kukladan Bala'lar yapıp kendi öyküsünü resimlemeyi hayal ettiğini.
Farklı resimleme tekniklerinin bir arada kullanıldığı eser, yalın ve masalsı dili ile ilkelliğin pastoral bir güzellemesi.
Ancak sözcükleri süzgeçlerinden geçirip evirip çeviren eşlikçiler için kitaptan bir bölümü aktarmalıyım:
" ...Sonra peştemalinin ipini alıp şarkılar söyleyerek havada döndürmüş:
-İşte bu yüzden pipisi görünüyor, baksanıza çırılçıplak.
O anda hepsi birden yerlerinden fırlayıp çakalı izlemeye başlamışlar..."
Bala'nın Mektubu
Yazan, Odile Kayser
Resimleyen, Caroline McAvoy
Çeviren, Ali Nesin
Nesin Yayınevi
Çocuk Cenneti Kitaplığı
3+
0 yorum:
Yorum Gönder