Bir Jean Pierre Jeunet filmi olan Micmacs'i hatırlattı Balıkçı Osman. Istanbul manzarasında hurdalardan yaptığı göz kamaştırıcı nesneler denizin kıyısını bir sergi salonuna dönüştürüyor ama ne yazık ki hurdalardan sanat martıların karnını doyurmuyor. Zavallı martılar her defasında Osman'ın oltasının ucundan bir balık çıksın diye beyhude yere beklerken, çıka çıka çerçöp çıkıyor nasiplerine.
Osman'ın hurda yığınında anılar, düşler, büyüleyici şeyler bir araya gelip akşam gezintisine çıkmış insanların hayran bakışlarına mazhar oluyor.
Peki ya martılar?
Hikayenin sonunda Osman'ın hurdaları arasından onlar için de bir sürpriz çıkıyor.
Hem de ne sürpriz!
Artık diledikleri kadar balık yiyebilirler.
Rahatlıkla daha fazla metinle anlatilabilecek bir hikayenin az sözle, az açıklamayla verilmiş olması size şaşırtıcı gelebilir. Hatta belki de bu durumu yadırgayıp beğenmeyebilirsiniz. Malum, ne kadar cok konuşur ve ne kadar çok anlatırsak o kadar çok öğrenip anlayacaklarını düşünürüz çocuklarımızın. Bir resim sergisini, çocuklarımızla sessizce gezmek ve birlikte düşünmek nadiren yaptığımız şeylerden. Yazar hikayesini sözcükleri kullanmadan anlatmanın bir yolunu bulsa kullanmayacaktı belki de..Ben bunları düşünürken elim kitabın sayfaları arasinda tekrar gezindi ve yazarın biyografisine takıldı gözüm. Guzel Sanatlar Akademisi'nde tasarımcı ve ressam olarak çalışan Anne Hofmann'in yazarken ve resimlerken her iki dili ifade aracı olarak birlikte kullanma şeklini daha iyi anlıyorum şimdi. Bir ressamın, zaman zaman resim sanatını söz sanatına yeğlemesi pek tabii olsa gerek.
Harikulade resimlemesiyle Balıkçı Osman "sessiz kitaplar" kategorisinde de göz kırpıyor okura :)
Balıkçı Osman
Yazan ve Resimleyen, Anne Hofmann
Çeviren, Şeyda Öztürk
Yapı Kredi Yayınları
3+ ve her yaşa!
0 yorum:
Yorum Gönder